İmam Huseyin(a.s.)’ın şehadetinden sonra Hz. Zeynep ve diğer esirler Kufe’ ye getirildiler. Hz. Zeynep bu toplumun zavallığını gördükten sonra taşıdığı bayraktarlık misyonluğunu da yerine getirmek amacıyla konuşma kararı aldı. Böylece Kerbela şehitlerinin hedefini, Yezid ile İbni Ziyad ailesinin fesatçı, zalim, tağut olduklarını ve onların işlemiş oldukları cinayetleri anlatması gerektiği inancına varmıştı. Böylece onlara kendilerine gelmelerini, özgürlük, fazilet, insanlık için zulme karşı direnmelerinin önemini anlatması gerekiyordu.
Ancak konuşma ortamı Hz. Zeynep için hiç de müsait değildi onlara meramını nasıl anlatacaktı zira konuşmacının mesajı aktarabilmesi için bazı şartlar müsait olması gerekiyor:
1. Konuşmacı, iç baskı altında olmaması gerekiyor, açlık susuzluk gibi. Bunlar insanı rahatsız eden ve etkileyen sebeplerdir. Hz. Zeynep’de günlerdir ne birşey yemiş nede içmişti, elinde olanlarıda kardeşinin yavrularına yedirip içirmişti dolayısıyla oldukça zor şartlarda konuşacaktı.
2. Dinleyici konuşmacıyı dikkate alması ve ona saygılı olması gerekiyor. Oraya toplananların bir kısmı esirelerin Hz.Ali evlatları olduğunu biliyorlardı ama büyük bir kısmı ise bilmiyordu bunların hükumete ve kanunlara karşı gelenlerin aileleri olarak tanıdıklarından her türlü hakareti yapıyorlardı. Bu konuda Seyyid ibn Tavus (r.a) şöyle nakil ediyor: „Esirler Kufe’ye girişlerinde halk onları izlemek için gelmişti ve o toplumun içerisinde bir hanım şöyle sordu “siz hangi ailedensiniz?“ cevap olarak da “biz Hz.Muhammed (s.a.a.)’in ailesiyiz“ denildiğinde ağlamalar başladı. Bilenler ağlıyor bilmeyenler ise mutluluk ve zafer çığlıkları atıyorlardı.“
3. Konuşmacının sözlerini etkili bir şekilde aktarabilmesi ve dinleyen toplumun her kesimine ulaştırabilmesi için ortamın sessiz olması gerekiyor.
4. Konuşmacı ancak can güvenliğinin olduğu bir ortamda korkmadan hitabesini yapabilir. Oysa Hz. Zeynep, İbn Ziyad’ın on bin askerinin mızrak ve kılıcının yanısıra celladının kırbacının gölgesinde konuşmak zorundaydı.
Ama Ali kızı Zeynep’i tüm bu olumsuzluklardan çok daha fazla etkileyen şey mızrak üzerindeki İmam Huseyin (a.s.)’ın kesik başının gözünün önünde olmasıydı.
Herşeye rağmen Yezid ve ibn Ziyad saltanatını yıkacak onunla beraber her zamanın tağuti, şeytani saltanat ve sultalarının yıkılmasına önderlik edecek hitabesine şöyle başlıyordu:
Bismillahirrahmanirrahim
“Ey kufeliler dinleyin!“ Bu ses ile beraber nefesler sineye çekildi develer, atlar hareket etmekten kendilerini alıkoydular. Rüzgar Zeynep’in sesine mikrofonluk yapmak için yavaş yavaş harakete geçti. Bütün insanlar Ali kızı Zeynep’i dinlemek için sabırsızlanmaya başladılar, acaba bu esir hanım ne konuşacak diye pür dikkat olmuşlardı.
„Allah’a Hamd-u Sena olsun. Selat ve selam benim babam Hz.Muhammed (s.a.a)’e ve temiz soyuna olsun” deyince herkes şaşkınlık içerisinde birbirlerinin yüzlerine bakmaya başladılar ve sesini duyup ama onu göremeyenler ise Ali mi gelmiş, bu ses Hz.Ali’nin sesine benziyor zira bu fesahet ve belağat ile konuşuyor.Hani bunlar yabancılardı oysa bu hanım benim babam Hz.Muhammed (s.a.a) diyor, diyerek şaşkınlıklarını dile getiriyorlardı. Hz. Zeynep daha ilk cümlesiyle halkda şok etkisi yapan hitabesine şöyle devam etti.
“Ey Kufe halkı! Ey aldatılmış zavallı halk, bize mi ağlıyorsunuz? Oysaki bizim gözlerimiz hala yaşlı ıztıraplarımız dinmemiş, feryadlarımız yatışmamıştır. Sizler, gerdanlığın kayıp edip sonrada toprak içerisinde arayan kadın gibisiniz. Sizler, Allah ve Resulüne iman getirdiniz ama daha sonra işlediğiniz bu büyük günahla onun kökünü kazıyıp attınız. Sizden fesat, şer ve şarlatanlıktan başka bir şey de beklenemez, sizler o güle benziyorsunuz ki ne yiyilen nede koklanandır. Sizin nefisleriniz ne kadar da kötü bir nefistir, sizler Allah’ın gazabına uğramış ve cehennemlik olmuş bir toplumsunuz.
Bizleri öldürdünüz şimdi bize ağlıyorsunuz. Evet! Allah’a yemin olsun ki çok ağlayın az gülün, bu işlediğiniz cinayetin kanı sizin yakanıza yapışmış, bu yaptığınız pis ve kötü amellerinizden kurtulamazsınız ve bu ar ve rezillik sizi kahr edecek hiç bir suyla bu çirkef lekelerinizden yıkanamazsınız.
Peygamberin oğlu ve cennet gençlerinin efendisinin kanı nasıl yıkansın, siz iyiliklerin mabedini ve yardıma muhtaç olanların derman kapısını yıkıp öldürdünüz. Siz, Allah’ın ve Resulünün size olan Hüccetini öldürdünüz.
Ey Kufe halkı! Öyle büyük ve kötü bir günaha saplandınız ki, Allah’ın azap ve felaketi sizin üzerinizdedir. Uğraşlarınız, eliniz, yaptığınız her iş Allah’tan bela olarak size dönsün ve maalesef o belayı sizler istediniz ve zillete düçar oldunuz.
Ey Kufe halkı! Vay olsun size, kimin cigerini söktüğünüzü biliyormusunuz? Siz, Muhammed Mustafa (s.a.a)’ın göğsünü açıp cigerini aldınız, ismet perdesini yırttınız. Siz Peygamberin kanını akıttınızın farkındamısınız ve ona nasıl bir saygısızlık ettiğinizi biliyormusunuz? Siz öyle büyük bir günah işlediniz ki günahınız yer ve gökyüzünü doldurdu, sizin bu yaptığınız günah ve işlediğiniz cinayetten dolayı gökyüzünden kan yağmasına şaşırmayın.
Ahiret günü Allah’ın kahır ve zelil edici azabı haktır ve gerçekleşecektir. Ve o gün sizin için ne bir yardımcı nede kurtarıcı olacaktır. Allah’ın verdiği şu sürede mutluluk yaşamayın ve Allah azap etmede acele etmez sabrı çoktur ve bilin ki Allah size bu cezayı vermek için sizi beklemektedir.”
Ali kızı Zeynep gerek psikolojik gerekse fiziksel olarak çok zor durumda olmasına rağmen bu hitabesiyle oardakilerin yüreklerini yakmayı ve gaflet uykusundan uyandırıp gözlerinin açılmasını sağlamıştı.
Beşir ibn Heyzem Esedi şöyle diyor:
“Ben o zamana kadar Hz.Zeynep gibi -iffet haya abidesi- özelliklerine sahib bir hanımın sohbet ettiğini görmemiştim. Sözleri öyle kullanıyordu ki Hz.Ali (a.s) gibi konuştuğu ortadaydı.”
Hz. Zeynep Kufe halkını gaflet uykusundan uyandırmış ve insanlar Yezid bin Muaviye ve Ubeydullah bin Ziyad’ın nasıl bir fitneci, zalim, Allah, peygamber ve din düşmanı olduğunu oracıkta anlamış ve kıyam işaretleri vermişlerdi.
Ve bir hadiste şöyle nakl ediliyor: “Allah’a and olsun o gün Kufe halkı o konuşma esnasında ve sonrasında da başlarına dövünüyor başlarını ellerinin arasına alıp parmaklarını ısırarak yüksek sesle ağlıyorlardı.”
İlk yorum yapan olun