Merhum Seyyid Fadlullah: “Ehl-i Kitap, ‘Ortak Nokta’ya davet ediliyor da, Müslümanlar neden ‘Ortak Nokta’ya davet edilmesin?”
Uluslararası sömürgeci tezgahların siyasetlerinden, komplolarından biri (belki de en önemlisi) de “Müslümanlar arasında mezheb adına tefrika ve bölücülük meydana getirmektir.” Özellikle; Şia ve Sünni olarak, Müslümanları ‘iki parça’ edip birbirinden ayırmaya çalışıyorlar. Sünnilere: “Şiiler sizden değildir, onlar sizin düşmanınızdır. Onlarla sizin aranızda çok ihtilaflar var; sakın onlarla birliğe, vahdete yaklaşmayın ve onlarla beraberliğe yanaşmayın, birlik kurmayın!..” gibi dersler-nasihatler(!) veren emperyalist güçler ve vicdanları ‘dolar-mark-dinar ve riyal’ ile satılmış olan mahallî uşaklar; etki edebileceklerini akıllarına kestirdikleri Şia’ya mensub eşhas ve zümrelere de benzeri yollarla yaklaşmakta, Müslümanların ‘birleşmeleri’ ve bölünmeleri için bütün güçlerini ve imkanlarını seferber etmiş bulunmaktadır…
Bize göre, sömürgecilerin ve onların yerli uşakları olan egemen güçlerin istedikleri şundan ibarettir ki; bizleri ‘birleştirici’ bu gibi (mezhebî vs.) vesileleri, sürekli olarak ‘tefrikaya’ dönüştürmek ve aynı mektebin-kültürün mensubları olan ve ‘İmanın aslında, dinin zaruretinde’ birleşen ve aynı noktada-çizgide Muhammedîleri(Müslümanları) birbirine düşürmek, Vahdetlerini engellemekiçin gayret sarfetmektir. Bir kısım sözde müslümanların da bu oyunda figüranlık yapmaları, meselenin ciddiyetini ve vehâmetin derecesini daha da arttırmaktadır. “Mü’minler muhakkakki kardeştir…”(Hucurat:10), “Ey İman edenler! Allah’tan hakkıyla korkun ve sakın siz, müslümanlar (olmaktan)dan başka (bir sıfatla) can vermeyin; hepiniz, cemaat halinde (toptan) sımsıkı Allah’ın ipine sarılın, fırkalaşıp bölünmeyin! Allah’ın, üzerinizdeki (İslâm) ni’metini düşünün! Hani siz, (birbirinizin) düşmanları idiniz de O (Allah-u Teala), kalplerinizi (İslâm’a ısındırıp) birleştirmişti. İşte O’nun (bu) ni’meti sayesinde (din) kardeşler(i) olmuşdunuz. Ve yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi o kurtarmıştı. İşte Allah, size ayetlerini böylece apaçık bildiriyor. Ta ki, (Râh-ı) hidâyete eresiniz.”(Al-i İmran:102-103), “Allah’a ve O’nun Rasûlü’ne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin. Sonra korku ile zâ’fa düşersiniz (de), rüzgârınız (gücünüz-devletiniz) zâyi’ olup gider…”(Enfal:46) gibi.. nice Ayet-i Kerimelerin İlâhî tâ’limâtı ve tebliğatı cümlenizin malumudur. Bilhassa şu Ayet-i Kerime’ye de dikkalerinizi çekmek istiyorum:
“De ki: Ey Ehl-i Kitap! Hepiniz, bizimle sizin aranızda müsâvi (eşit, paralel ve müşterek) bir Kelime’ye gelin: ‘Allah’dan başkasına kulluk etmeyelim, ona hiçbir şeyi eş (ortak) koşmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz, kimimizi Râb’ler (diye) tanımayalım. (Bu birlik çağrısına rağmen) eğer yine yüz çevirirlerse, o vakit; ‘Şahid olun ki, biz Müslümanlarız’ deyin!” (Al-i İmran:64) Burada , Allah-u Teala’nın ‘Ehl-i Kitap’la ‘Ortak Kelime’de , ortak noktada ve çizgide birleşilebileceğini’ beyan buyurduklarını görmekteyiz. O halde; Kur’an’a göre, Ehl-i Kitap’la Müslümanların, ‘Hak ve doğru bir kelimede’ birleşmeleri mümkün görülüyor da, değişik mezheb ve meşreb mensubu müslümanların ‘Kelime-i Tevhid’de; İslâm’ın esaslarında ve İslâm’ın hakimiyet davasında niçin birleşmeleri mümkün olmasın? Ehl-i Kitap’la Müslümanlar arasında ‘Müşterek Kelime’ ve ‘Ortak Nokta’ bulunuyor da, İslâmî Mezheb mensubu Müslümanlar arasında mı ‘Müşterek Yol’ ve ‘Ortak Nokta’ bulunmuyor?.. Ehl-i Kitap, ‘Ortak Nokta’ya davet ediliyor da, Müslümanlar neden ‘Ortak Nokta’ya davet edilmesin? Ehl-i Kitaba ; ” ‘Tefrikadan önce, Vahdet noktası’ üzerinde düşünün!” denilebilirse, Müslümanlar için bu tür hitâb daha öncelik arzetmez mi?..
Bir kısım kendini bilmez cahiller, hâin güçlerin oyunlarına gelerek; “Müslümanlar kardeştir. Aynı imanı-akideyi taşıyor. Namaz, oruç, zekat, hac gibi… Dinin tüm zaruriyatını ve amellerini yaşıyor. O halde ayrılığa düşmeyelim, birlikte hareket edelim” gibi yaldızlı sözler dedikleri halde;.. İran İslam İnkılâbıyla ve Ca’ferî-Şiâ Müslümanlarıyla ‘İyi ve kardeşçe’ ilişkilerden söz açılınca; hemen ters bir mantık ileri sürerek, müslümanların bölünmesi için adeta ‘Bülbül’ kesiliveriliyorlar: “Onlar ‘Şiâdır, Caferîdir, şöyledir, böyledir ve onlarla birleşemeyiz, onlarla irtibatımız tamamen kesmeliyiz..” gibi, Ku’ran mantığını ve mektebini yıkan nakaratları tekrar edip duruyorlar…
Halbuki, Şiâ-Sünnî mezâhib arasındaki ihtilâflar, Dinin aslına taalluk etmemekte, fıkhî-mezhebî-tâlî-fer’i bir özellik taşımaktadır. Ki, bu tür fıkhî ve içtihadî ihtilaflar, Sünni Mezheblerin arasında da vardır ama bunlar tefrikaya-bölünmeye vesile olmamalıdır.
Diğer önemli bir nokta daha var ki; o da şudur: Bilindiği gibi, İslam ülkelerinin hemen hemen hepsinde hizmet ve faaliyetler gösteren çeşitli İslamî Hareketler bulunmaktadır. Her ne kadar, tüm İslamî hareketlerin ‘Merkezî bir otorite ve Velâyetle’ yönlendirilmesi gerekirse de, vâkıa öyle bir seyir çizgisi takip etmemekte, ve; günümüzdeki İslâmî Hareketlerin birbirlerinden ayrı olmaları bile -maalesef- mümkün olmaktadır. Ama, bizlerin ve şuurlu tüm müslümanların çabaları ‘Cihanşumul İslâmî Vahdeti Tesis Etme’ yönünde olmalıdır ki; onlar (değişik İslâmî hareketler), hergün gittikçe daha kardeşçe münasebetler içerisine girsinler; birbirleriyle birleşmek veya en azından yakınlaşmak havası içerisine girsinler. Çünkü; tağutî düzenler, lâik-ateist fırkalar ve tüm İslâm düşmanları devamlı olarak bunları (bu muhtelif İslâmî hareketleri ve grupları) daha da bölmek ve bölünenleri de birbirine düşürmek istiyorlar. Ve neticede, kendileri İdârî ve Siyasî sahayı ele geçirmeye çalışıyorlar…
İlk yorum yapan olun